*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: YENİ BİR YAPILANMAYA GİDİLİYOR  (Okunma sayısı 1594 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • Yönetici
  • Kahraman Üye
  • *****
  • İleti: 5485
YENİ BİR YAPILANMAYA GİDİLİYOR
« : 19 Eylül 2009, 22:17:21 »


19.09.09 - Devlet Denetleme Kurulunun (DDK) özürlülerle ilgili raporunda, konuyla ilgili çalışmaların, "birçok durumda, 'yapmış olmak için yapmanın ötesine geçemediği, kurum binasının girişine tekerlekli sandalyeler için rampa gibi çok kolay bir fiziki düzenlemenin bile çoğu kurumda yıllardır yapılmadığı"belirtildi.

 

DDK'nın ,27Ağustos2009tarihliT.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı Faaliyetlerinin Denetimi ile Özürlü Bireyler, Yakınları ve Toplumun Bütün Kesimlerinde Özürlülük Konusunda Toplumsal Bilinç ve Duyarlılık Oluşturulması Amacıyla Yapılan Çalışmaların Değerlendirilmesi ve Bu Tür Çalışmaların Düzenli ve Verimli Şekilde Yürütülmesi ve Geliştirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirler" başlıklı raporu Cumhurbaşkanlığının internet sitesinde yayımlandı.


Türkiye'deki kurumsal yapılanma ve yasal alt yapının anlatıldığı raporda, engellilik durumları ve derecelerine ilişkin tanımlar, bakım modelleri, engellilere yönelik eğitim kurumları yasal dayanakları ve uygulamalarıyla ele alındı. Özürlülüğün, gelişmiş veya az gelişmiş toplumların ortak özelliği olduğu belirtilen raporda, "Gelişmiş ülkelerde özürlülük oranı, gelişmemiş veya az gelişmiş ülkelere göre daha az değildir" denildi. Türkiye'de 2002 verilerine göre yaklaşık 8,4 milyon özürlü vatandaş bulunduğu ve bunun toplam nüfusa oranının yüzde 12,29 olduğu kaydedilen raporda, özürlülerin yalnızca yüzde 13,7'sinin mesleki eğitimden faydalanabildiği vurgulandı. Raporda, "Yaşlılıkla birlikte özür oranı ve var olan özrün derecesi de artmaktadır. Yaşlı nüfus oranının en fazla olduğu Avrupa kıtasında 2000 yılında yüzde 20 olan 60 yaş üzeri nüfusun 2050 yılında yüzde 37'ye çıkacağı hesaplanmıştır. Bu durum, gelecekte özürlülük oranının da artacağı gerçeğini ortaya koymaktadır" denildi.



KURUM YÖNETİCİLERİ YENİ UYARLAMALARA KARŞI İSTEKSİZ

Özürlü veya özürlü yakını dışındakilerin, özürlülük sorunuyla yüzleşmelerinin sadece özürlü birini gördükleri anla sınırlı olduğu değerlendirmesi yapılan raporda, özürlünün eğitim, sosyal hayata katılma, gelecek kaygısı gibi daha bir çok sorunla karşı karşıya kaldığı vurgulandı. "Özürlülük bireyler ve devletler için medeniyet testi aracıdır, özürlüye karşı ilgisizlik, küçümseme, dışlama, engelleme gibi sorunların nedeni büyük ölçüde bu farkında olmamadır" denilen raporda, özürlülüğe yaklaşımda başarılı toplumların, engellilere insani muameleyi gerçekleştirdikleri ve özürlünün yükünü en aza indirdikleri kaydedildi.


Türkiye'de son yıllarda özürlülükle ilgili önemli politikalar oluşturulduğuna ve yasal düzenlemeler yapıldığına işaret edilen raporda, özellikle 2005 yılından sonra "yardım temelli" anlayıştan, "hak temelli" anlayışa geçişin başladığının gözlendiği belirtildi.

 

Devlet bütçesinden özürlülere ayrılan paylarda önemli artışlar gerçekleştiğine ilişkin tespite de yer verilen raporda, şunlar kaydedildi: "Bununla birlikte bakım, eğitim, istihdam, ulaşabilirlik gibi birçok konuda özürlülerin karşı karşıya olduğu çok ciddi sorunlar devam etmektedir. Bu sorunların bir kısmı, kurumların, personel ve ekipman olarak yeni politikalara cevap verebilecek donanıma sahip olmamasından kaynaklanmaktadır. Ancak yeni politikaların hayata geçirilememesindeki asıl önemli sorun, kurum yöneticilerinin kendilerini yeni politikalarına uyarlamaları konusundaki isteksizlikleridir. Yöneticiler, mevzuattaki bazı boşluklardan da yararlanarak, özürlülük alanında kendilerine yüklenilen sorumlulukları yerine getirmemektedirler. Yapılan çalışmalar, birçok durumda, 'yapmış olmak için yapma'nın ötesine geçememektedir. Kurum binasının girişine tekerlekli sandalyeler için rampa gibi çok kolay bir fiziki düzenlemenin bile çoğu kurumda yıllardır yapılmamış olması bunun en basit göstergesidir. Özürlülerin haklarının korunması ve kendilerine insanca yaşayabilme imkanlarının sağlanması konusundaki ihmallerin temelinde, toplumsal farkındalık zafiyeti yatmaktadır."

 

BİREY VE TOPLUM DÜZEYİNDE FARKINDALIK YARATILMALI

Raporun sonuç bölümünde, özürlülere yaklaşımda sosyal modelin benimsenmesi yönünde 2005 yılından itibaren gerçekleştirilen mevzuat düzenlemeleri, proje uygulamaları ve bütçe ödeneklerindeki artışların takdire değer bulunduğu belirtilerek, söz konusu yaklaşımın sürdürülmesi gerektiği kaydedildi.

 

2005 yılında yürürlüğe giren 5378 sayılı Özürlüler Kanunu'nun, özürlülüğü algılamada ve özürlülere yaklaşımda, tıbbi modelden sosyal modele geçişte önemli bir dönüm noktası olduğu vurgulanan raporda, "Bu Kanunda, özürlülerin bakım, eğitim, istihdam ve sosyal hayata katılmada kısacası, hayatın her alanında özürlü olmayanlarla birlikte en üst düzeyde yer almasını sağlayacak ilkeler ve modeller benimsenmiştir" denildi. "Özürlülere karşı olumsuz tutumların, ön yargıların ve ayrımcılığın önlenmesine yönelik olarak tutum değiştirme programlarının oluşturulmasına ve bunların hayata geçirilmesine ihtiyaç vardır" değerlendirmesine yer verilen raporda, bu konuda birey ve toplum düzeyinde farkındalık geliştirilmesinin gerektiğine dikkat çekildi.



KURUMLARIN DAĞINIK ÇALIŞMASI

Raporda, özürlülerle ilgili pek çok kurumda ayrı ayrı veriler yer almasına karşın kurumların bazılarının ellerindeki verileri, özel hayatın mahremiyetine helal gelebileceğini gerekçe göstererek Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı (ÖZİDA) ile paylaşmaya yanaşmadığı belirtildi. Bu durumun, ÖZİDA'nın hazırladığı Ulusal Veri Tabanı Projesi'nin eksik kalmasına neden olduğunu kaydedildi. Birçok kamu kurum ve kuruluşunun da özürlülere birbirinden kopuk bir şekilde hizmet verdiğine işaret edilen raporda, bunun dağınıklık ve koordinasyonsuzluğu da beraberinden getirdiği, bazı özürlülerin birkaç yerden yardım alırken, bazılarının hiçbir yerden yardım alamaması gibi sonuçlar doğurduğu vurgulandı.

 

Kurumların dağınık çalışmasının ve özürlülük alanında hizmet veren birden fazla kurum ve kuruluşun bulunmasının tam ve güvenli bir veri sisteminin yokluğunun nedeni olarak gösterilen raporda, ayrıca bu durumun birim ve personel fazlalığına sebep olduğu ifade edildi. Raporda, "Örneğin Özürlüler İdaresi Başkanlığı Personel Dairesi Başkanlığında 9 personel bulunmaktadır. Bu personelin biri daire başkanı, 3'ü şube müdürü, 2'si şef, 2'si bilgisayar işletmeni, biri veri hazırlama kontrol işletmenidir. Birimde sadece bir memur vardır. Diğer birimler de benzer durumdadır" denildi.


Yetki çatışması, ücret dengesizlikleri, yetkinlik ve etki sorunun da özürlülük alanındaki hizmetlerin sunulmasında önemli sıkıntılaryarattığına dikkat çekilen raporda, ÖZİDA'nın bu alanda hizmet veren kamu kurum ve kuruluşları üzerinde herhangi bir yetkisi bulunmadığı, sadece görevini yerine getirmeyen kurumları Başbakanlığa iletebildiği hatırlatılarak, bu durumun ÖZİDA'yı işe yaramayan, etkisiz ve yetkisiz bir kurum haline getirdiği belirtildi. Özürlülere doğrudan hizmet veren bir kurum olmayan ÖZİDA personelinin özürlülükle ilgili teorik bilgiye sahip olduğu belirtildi.

 

Darülaceze ve benzeri kurumlarla vakıfların yurt ve iaşe hizmetlerinin sosyal hizmetler; sakat ve 65 yaş aylıkları, yeşil kart, özel eğitim giderleri, özürlü öğrencilerin taşınması, sosyal yardımlar, burslar, krediler ve hibe teşviklerinin ise sosyal yardımlar çatısı altında birleştirilmesi gerektiği görüşü belirtildi. Yeni kurulacak yapıda ÖZİDA'nın özürlülükle ilgili araştırma, inceleme, politika geliştirme ve koordinasyondan sorumlu birim olarak mevcut konumuyla yer alması önerilen raporda, özürlülük gibi hassas bir konu karşısında karar alma ve uygulama açısından hızlı hareket etmesi gereken kurumsal bir yapıya ihtiyaç duyulduğu vurgulandı.


AB'nin temel aldığı "hizmetin vatandaşa en yakın yönetim birimi tarafından yürütülmesi" ilkesinin önemine değinilen raporda, özürlülere yönelik hizmetlerin öncelikle yerel yönetimler tarafından yerine getirilmesi tavsiye edildi. Öte yandan, raporda, özürlülere yönelik yardımların tek bir çatı altında toplanmasının yardım sürecinin daha sağlıklı izlenmesine ve gelecekteki politikaların daha doğru belirlenmesine imkan sağlayacağı ifade edildi. Yöneticilerin başarısız olarak kamuoyuna yansıtılmasının idari cezalar ve yargı kararlarından daha caydırıcı olduğuna dikkat çekilen raporda, özürlülük alanındaki faaliyetlerin etkinliğini denetlemek amacıyla bağımsız nitelikte bir kurul oluşturulması ve bu kurulun görüş ve önerilerinin düzenli olarak kamuoyuyla paylaşılması önerildi.


BAKIM HİZMETLERİ EYLEM PLANI KAĞIT ÜZERİNDE KALDI

ÖZİDA'nın faaliyetlerinin bugünkü durumuna da değinilen raporda, 2 yılda bir yapılması öngörülen Özürlüler Şurası'nın oldukça kalabalık bir kadroyla toplandığı ve önemli bir mali yüke neden olduğu belirtildi. 3 gün süren şuralar sonucunda alınan kararların büyük çoğunluğunun bugüne kadar uygulamaya konulmadığına dikkat çekilen raporda, "Üçüncü şura toplantısının ardından şura kararları ile yetinilmemiş, ÖZİDA tarafından şura kararlarına yönelik bir de 'Bakım Hizmetleri Eylem Planı' hazırlanmıştır. Şura kararlarına yer veren plan, kararla ilgili olarak kurum ve kuruluşun yapacakları işleri takvime bağlamış ve bu faaliyetlerle ilgili beklentileri ortaya koymuştur. Ne var ki bu eylem planı da kağıt üzerinde kalmış ve uygulamaya aktarılamamıştır" denildi.
Özürlüler Yüksek Kurulu toplantılarından da gerekli verimin alınmadığı ifade edilen raporda, "toplantılar sonrasında muğlak ifadeler içeren ve uygulamaya konulmayan bildiriler hazırlandığı" kaydedildi.
Raporda, kurulun en önemli görevlerinden birinin başkanlıkça hazırlanan ve incelenen projelerin öncelik sırasını olduğuna dikkat çekilen raporda, bunun da kurumun yetkinliği konusunda olumsuz görüşlere neden olduğu vurgulandı.


SOSYAL HİZMETLER VE YARDIM BAKANLIĞI OLUŞTURULSUN

Özürlülük alanında yaşanan dağınıklığın giderilmesi, sorunların en aza indirilmesi ve diğer sosyal hizmetlerin daha etkin olarak sunulması için 'Yeni bir yapılanmaya gidilmesi" önerisinin yer aldığı raporda, şunlar kaydedildi: "Yeni yapı tüm sosyal hizmetlerin tek bir çatı altında birleştirilmesi ve tek bir otoriteye bağlı olarak yürütülmesi esasına dayanmalıdır. Önerilen model mevcut yapıda sosyal hizmetler alanında faaliyet gösteren bütün kurum ve kuruluşların bünyesinde bir araya toplandığı yeni bir bakanlıktır. Bu bakanlığın ismi Sosyal Hizmetler ve Yardım Bakanlığı olabilir. Bakanlık, Sosyal Hizmetler ve Sosyal Yardımlar olmak üzere 2 ana gruba ayrılmış bir yapıdan oluşur." Raporda, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK), Özürlüler İdaresi, Kadının Statüsü, Aile Araştırma, belirlemek ve uygulanacak projeleri karara bağlamak olduğu hatırlatılarak, "ancak bugüne kadar başkanlıkça uygulanan projelerin hiçbiriyle ilgili karar alınmadığına" işaret edildi.


ÖZÜRLÜLER GÜNÜ MÜ, SAKATLAR HAFTASI MI?
BM Genel Kurulu'nun 3 Aralık 1981'de aldığı kararla, o yılı "Özürlüler Yılı" ilan ettiği, 1982'de de özürlü kişilerle ilgili dünya eylem programını yürürlüğe koyduğu hatırlatılan raporda, bu çerçevede 10 yıllık periyotta her yılın 10-16 Mayıs tarihlerinin "Sakatlar Haftası" olarak kutlandığı belirtildi. "Özürlüler 10 Yılı"nın 1993'de sona ermesiyle "Sakatlar Haftası" kutlamasından vazgeçildiği, 3 Aralık gününün "Dünya Özürlüler Günü" olarak kutlandığı anımsatılan raporda, "Birleşmiş Milletler kararından sonra dünya ülkelerinde özürlüler günü olarak sadece 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü kutlanmasına rağmen, ülkemizde hem bugün hem de 10-16 Mayıs Sakatlar Haftası her yıl kutlanmaya devam edilmektedir. ÖZİDA da bu uygulamaya iştirak etmektedir" denildi.>Gündem